Yüce Allah (cc) bir ayetinde, Hz. Davud ve ashabına "Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın. Kullarımdan şükredenler azdır" (Sebe' Suresi, 13) şeklinde buyurmuştur. İnsanın, hayatının her aşamasında, yaptığı her işte Allah (cc)'ın kendisine lütfettiği nimetleri görüp takdir etmesi önemli bir mümin alametidir. Bu ayetten de anlaşıldığı gibi, şükür, müminin hayatının her anına hakim olması ve kesintisiz bir şekilde yaşanması gereken bir ibadettir.
İman edenler, hayatları boyunca karşılaştıkları olumlu ya da olumsuz gibi görünen her tür olay ve durumun, Rabbimiz'in kendileri için yarattığı bir lütuf; ahiret hayatlarını kazanabilecekleri bir deneme vesilesi olduğunun farkındadırlar. Bu yüzden de kendillerine bir nimet verildiğinde de, bir sıkıntıyla karşılaştıklarında da, maddi manevi herşeyin Rabbimiz'den olduğunu bilerek Allah (cc)’a şükrederler. Bu, müminleri diğer insanlardan ayıran çok önemli bir ahlak üstünlüğüdür.
Bu ahlakı en güzel şekilde yaşayan değerli İslam alimlerinden Bediüzzaman Said Nursi, şükrün Allah (cc)'a yakınlaşmak ve Rabbimiz'in rızasını kazanmak için ne kadar önemli bir vesile olduğunu bir sözünde şöyle belirtmiştir:
Netice-i hilkat-i alemin (alemin yaratılmasının neticesinin) en mühimmi şükürdür... Güya şu secere-i hilkatin (kainatın) en mühim meyvesi şükürdür. Ve şu kainat fabrikasının çıkardığı mahsulatın (neticelerin) en alası şükürdür. (Mektubat, 28. Mektub, Şükür Risalesi)
Bediüzzaman Said Nursi bir başka sözünde ise şükretmenin, insanı Yüce Rabbimiz'e yaklaştıran çok önemli bir ibadet olduğunu hatırlatmıştır:
İnsanı, camiiyetine (birçok manayı ve hakikate sahip olmasına) göre en ala (yüksek) mevki olan ahsen-i takvime (Cenab-ı Hakk (cc)’ın insanı, en güzel biçim, sıfat ve surette yaratmasına) çıkarmak vasıtası şükürdür. Şükür olmazsa esfel-i safiline (aşağıların en aşağısı, cehennemin en aşağı tabakasına) düşer, bir zulm-ü azimi (en büyük zulüm) irtikab eder (işlenmiş olunur). (Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, s. 351)
Rahman ve Rahim olan Rabbimiz'in nimetlerine karşı nasıl bir şükür ile şükredilmesi gerektiği ise Kuran ile insanlara açıklanmıştır. Bazen insanlar sadece sözlü olarak şükreder ancak bu bakış açılarını Allah (cc)'a karşı gösterdikleri ahlaka yansıtmazlar. Oysa ki Allah (cc)’a şükretmek, hem sözlü hem de fiili olarak, birarada yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Büyük İslam alimi İmam Gazali, şükrün hem kalple, hem dille hem de fiili olarak yaşanması gerektiğini bir sözünde şöyle hatırlatmıştır:
Bil ki ey okuyucu, şükür, kalb, dil ve azalar ile olur. Kalb ile şükür, hayrı kasdetmek ve onu bütün mahlukat için gizlemekten ibarettir. (İmam Gazali, Kalplerin Keşfi, s. 345)