Mimar Sinan ve sanatı
Mimar Sinan'ın zenginliği aynı zamanda Osmanlı'nın zenginliğidir. Marifetin iltifata tâbi olması gibi Sinan, Süleyman'ını bulduğu için maharetini gösterebilmiştir. Sadece mimaride değil, edebiyatta, musıkide, idarede her alanda böyledir.
Mimar Sinan ve sanatı
16. yüzyılda Osmanlı'nın doruk noktalarını "Süleymaniye'de kubbe, Bâkî'de şiir, Itrî'de musıki" formülüyle özetleyen Cemil Meriç'in sözünü ettiği sacayağından birinden bahsedeceğiz: Süleymaniye'nin kubbesinin banisi olan Mimar Sinan'dan. Sinan, yaşadığı yüzyılı değil, yaşadığımız yüzyılı bile aşan çağlar ötesi dev bir sanatkâr. Mimarların şahı ve sultanı bir büyük mimar. 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 darül-kurra, 20 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 hamam olmak üzere toplam 400'e yakın eserin altına imza atmış, yüzyılların unutturamadığı bir isim. Albaraka Türk, kültür dünyamıza 20. yıl armağanı olarak Mimar Turgut Cansever'in hazırladığı 'Mimar Sinan' kitabını geçtiğimiz aylarda yayımladı. 'Mimar Sinan' yaldızlı kuşe kâğıda basılmış, Sinan'ın şanına lâyık görsel yönü zengin bir eser. Mimar Sinan'ın zenginliği aynı zamanda Osmanlı'nın zenginliğidir. Marifetin iltifata tâbi olması gibi Sinan, Süleyman'ını bulduğu için maharetini gösterebilmiştir. Sadece mimaride değil, edebiyatta, musıkide, idarede her alanda böyledir. İşte bunun sonucu, Bâkî'nin deyişiyle "her yaneden ayağına altun akup gelir" padişahın. Bu da mimarî ve sanat başta olmak üzere estetik ve zarafetiyle her alanda kendisini gösterir. 16. yüzyılın imkanlarıyla Mimar Sinan nasıl olmuş da bir insan ömrüne sığması mümkün olmayan bunca esere imza atabilmiştir?! Bilge mimar Turgut Cansever'e bu düşüncemizi söylediğimizde, Mimar Sinan'ın geniş bir mimarlar kadrosunun "başmimarı" olduğunu gözden ırak tutmamamız gerektiğini belirtiyor. Cansever'e göre büyük insanları çağlar yetiştirir. Mimar Sinan'ın yaşadığı çağ da işte böyle bir asırdır. Mimar Hayreddin'in yaptığı olmasaydı Mimar Sinan'ın yaptığı olmazdı. Bir takım merhalelerden geçerek kültürel adımlar sonucu Mimar Sinan'ın eserleri şekillenmiştir. İşte bu dehanın hayatını ve sanatını çok yönlü irdeleyen kitabında Cansever, tarihî eserlere karşı öteden beri devam eden kayıtsızlığımız üzerinde de duruyor. "Sinan'ın sivil mimarlık mirasının neredeyse tamamına yakını, dinî yapılarının da önemli bir kısmı, takip eden Osmanlı nesilleri tarafından tahrip edilmiştir. Mesela Sokullu Mehmet Paşa ve Rüstem Paşa'ya ait yönetim merkezleri olan muhteşem saraylar 17. asrın ilk yıllarında Sultanahmet Camii'ne yer açmak, Kanuni Sultan Süleyman'ın Üsküdar Sarayı ise 19. asrın başlarında III. Selim tarafından yerine askerî kışla yaptırmak amacıyla yıkılmıştır." Tarihî eserlerimize karşı dünkü ve bugünkü kayıtsızlığımız konusunda Turgut Hoca'nın vurgusu önemli: 16. asırda Osmanlı o kadar güzel şeyler üretiyordu ki, müteakip asırlarda bunların bir kısmı yok edilirken yerine daha güzelleri yapılıyordu. Rüstem Paşa siyasetten çekildikten sonra onun saraylarının yerine Sultanahmet Camii yapılıyor. Son 150 senedir yıkılanın yerine hiçbir şey yapılmıyor. Şimdi yıktığımız şeylerin yerine sadece çirkinlikleri dikiyoruz. Batılı seyyahların anlattığı İstanbul'un o güzellikleri artık yok. O güzellikleri biz elimizle yok ettik ve yerine de bir şey koymadık. İstanbul'un imarını Ankara'daki cahil cühela harita mühendislerinin eline bıraktık. Artık mevcut eserleri mutlaka korumamız lâzım. O eserlere karşı ilginin ve duyarlılıkların sağlanması lâzım. Sokullu Mehmet Paşa adına yaptırılan Drina Köprüsü'nün Nobel ödülü kazanmış İvo Andriç'e ilham kaynağı olurken, Türkiye'deki eserlerin aynı etkiyi sanatçılarımız üzerinde yapmaması şaşırtıcı. Mimar Sinan'ın yolunu takip eden bir başka sanatçı Suphi Saatçi'nin kaygusu da aynı doğrultuda: "Başka bir toplum, böylesine dünya çapında bir sanatçıya sahip olsaydı, kim bilir neler yapardı. Nice roman, öykü, şiir, tiyatro eseri, oratoryo, senfonik parçalar ve opera gibi eserler, besteler ortaya çıkardı."