Tefekkür, insana mahsus bir özelliktir.
İnsan, tefekkür sayesinde diğer varlıklardan ayrılır ve üstün olur.
Tefekkür ancak kalpte tasavvuru mümkün olan şeyler hakkında yapılabilir.
Onun için, Allah’ın yarattığı varlıklar hakkında tefekkür mümkün;
fakat Allah’ın zatı hakkındaki tefekkür mümkün değildir.
Çünkü Allah hiçbir şekilde suret olarak vasıflandırılamaz ve şekil olarak hayal edilemez.
Efendimiz (sav)’e en çok tesir eden ayetlerden biri, tefekkürle ilgilidir.
İki kişi Hz. Âîşe (r.anhâ)’yı ziyaret etmişler.
Onlardan biri, “Hz. Muhammed (sav)’de gördüğünüz etkileyici bir şeyi bize anlatır mısınız?” deyince,
Hz. Âîşe (r.anhâ) şöyle demiştir:
“Allah Rasûlü (sas) bir gece kalktı, abdest alıp namaz kıldı.
Namazda çok ağladı.
Gözlerinden akan yaşlar sakallarını ve secde esnasında yerleri ıslattı.
Sabah ezanı için gelen Hz. Bilâl (ra), “Ya Rasulullah (sav)!
Geçmiş ve gelecek bütün günahlarınız affedildiği halde, sizi ağlatan nedir?” deyince, O,
“Bu gece Yüce Allah bir ayet indirdi. Beni bu ayet ağlatmaktadır” dedi ve ayeti okudu:
“Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde düşünen insanlar için elbette birçok dersler vardır.” (Âl-i İmrân, 3/190)
Ondan sonra Rasulullah (sav), “Bu ayeti okuyup da üzerinde tefekkürde bulunmayan, düşünmeyen kişilere yazıklar olsun.” dedi.
Bu ayette, tefekküre davet edilen akıl sahiplerinin durumunu açıklayan bir sonraki ayetin meâli de şöyledir: “
Onlar ki Allah’ı gâh ayakta divan durarak, gâh oturarak, gâh yanları üzere zikreder, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler ve derler ki: “Ey büyük Rabbimiz! Sen bunları gayesiz, boşuna yaratmadın. Seni bu gibi noksanlardan tenzih ederiz. Sen bizi o ateş azabından koru!” (Âl-i İmrân, 3/191)